Doğa Yürüyüşleri Bir Başlangıç Hatırası
Büyük şehirde yaşıyor; evimiz, işimiz arasında sürekli koşuşturmaktan, bir yerelere yetişmek telaşından ve yapılacak işlerin her geçen gün artmasından çoğunlukla yorgun düşüyoruz.
O kadar yoğun yaşıyoruz ki zamanın nasıl akıp gittiğine bazen inanamıyor, günleri, haftaları, ayları ve hatta yılları böylece kovalıyor, tüketiyoruz.
Kimi zaman arkadaşlarımızla bir kahve içmeye, haftasonu güzel bir restorana gidip yemek yemeye zar zor vakit buluyoruz. Her günümüz birbirinin kopyası sanki…
Bu satırları okurken “evet ya, işte tam da böyle hissediyorum” dediğinizi duyar gibiyim. Ben de benzer hislerle, ne yapsam da acaba biraz şu rutinin dışına çıksam, hayatıma bir farklılık, yenilik gelse, biraz daha kendimi enerjik hissetsem diye düşünürken,
bir anda kendimi dağ yollarında buldum. Herşey üç yıl kadar önce iş yerinden bir arkadaşımın bu Pazar yürüyoruz, sen de gelsene demesiyle başladı. Düşünmeden olur tabii demiştim.
Ve ben o Pazar sabahın altısında, kendi kendime söylenerek sıcak yatağımdan kalkıp, arkadaşlarla buluşmak üzere yola çıktım. İyi ki de çıkmışım diyorum şimdi. Ancak doğruyu söylemek gerekirse yürüyüşe başlayana kadar kendi kendime küfrediyordum.
Arkadaşlarla belirtilen noktada buluştuktan sonra, araçlarla gideceğimiz parkurun başlangıç noktasına ulaştık. İlk olarak, hep beraber köy kahvesinde hafif ve doğal bir kahvaltı yaptık.
Ardından sabah sporuna geçip, ısındıktan sonra yavaş tempoda yürüyüşümüze başladık. Arada kısa molalar veriyor, su içip, bize enerji verecek yiyeceklerimizden atıştırıyorduk.
Öğlen ana mola verdiğimiz yere kadar yemyeşil, kocaman çınar ağaçlarının arasında, yeni başlayan baharın tertemiz,mis kokusunu soluyarak yürüyüşümüze devam ettik.
Derelerden geçtik, papatyalar, kekikler topladık, ağaçlara sarılarak fotoğraf çektik ve tabii ki de bol bol oksijen aldık.
Öğlen vaktinde, ana mola verdiğimizde, bir gün önceden hazırlamış olduğum sandviçimi yerken bir anda grupla kaynaşmıştım bile.
Sanki yıllardır tanıdığım arkadaşlarımdı hepsi. Birlikte yedik, birlikte çay, kahve içip, bolca sohbet ettik. Gerçekten keyif almıştım ve bu bana çok iyi gelmişti.
Derken mola bitti ve yürüyüşümüzün ikinci kısmı başladı. Varış noktasına vardığımızda yorulmuştum, ayaklarım, bacaklarım yürümekten ağrımış, terlemiş, üşümüz ancak yine de çok eğlenmiştim.
Doğanın içinde olmak, başka hiç bir ses duymamak ve hiçbir şeyle ilgilenmemek…
Bu inanılmaz rahatlatıcı ve aynı zamanda da sağlıklı.
İşte ben o ilk günün ardından nerdeyse üç yıldır her Pazar günü sabahın – tabiri caizse- köründe yollara düşüp, bütün gün yürüyorum ve gerçekten de kendim için bir şey yapıyorum…